22 Kasım 2024
  • Kocaeli17°C
  • İstanbul18°C
  • Ankara15°C
  • Rize15°C

KÖPRÜDEN GEÇMEYENİN DE ÖDEDİĞİ FATURA

"Dünyanın en pahalı benzinini kullanıyoruz" diye şikayet ediyorsanız, buna devam edeceksiniz.

Köprüden geçmeyenin de ödediği fatura

06 Temmuz 2016 Çarşamba 11:25

Çünkü kamusal yükümlülükler nedeniyle, o benzin fiyatının astronomik vergilerle yüklü olmasına, sizin de o benzini yine en pahalı fiyattan kullanmanıza ihtiyaç var. Bakın nasıl?

Yapımı hızla ilerleyen İstanbul-İzmir otoyolunun en önemli parçası Osman Gazi Köprüsü bayram öncesinde açıldı. Gebze’den İzmir’e uzanan otoyolun uzunluğu 377 kilometre olacak. Bu proje, bilinen en büyük yap-işlet-devret (YİD) projesi. 22 yıllık bir sözleşme ile ihaleyi kazanan yapımcı firmalar konsorsiyumuna, işletme hakkı veriliyor. Hepimizi ilgilendiren en önemli tarafı; otoyol ve köprüyü yapan ve devamında da işletecek olan şirketlere, bu köprü ve yollardan geçecek araç sayısı hakkında garanti verilmiş olması. Yani bir çeşit ‘hasılat garantisi.

’ Örneğin, köprü ile birlikte hizmete açılan Orhangazi’ye kadar olan otoyol için günlük 40 bin araçlık geçiş garantisi veriliyor. Hazine, garanti edilen araç sayısının altında bir geçiş olursa farkı bütçeden bu işletmecilere ödeyecek. Tamamında ise işletmeye geçen yol ve köprü için, yaklaşık 16 yıl boyunca devletçe verilen hasılat garantisi yaklaşık toplam 12.7 milyar dolar. Bu tutar, kamu borcu içinde görünmüyor. Ancak, potansiyel olarak bütçe ve dolayısıyla kamu borç stokuna ‘Potansiyel borç’ olarak girecek bir kamusal yükümlülük.

GEÇİŞ ÜCRETİ NEDEN DÜŞÜRÜLDÜ?

Köprü geçiş ücreti 88 TL 75 kuruş olarak açıklandı. Oysa 2009’da ihalesi yapıldığında köprü ücreti KDV hariç 35 dolar olarak belirlenmişti. Bugünkü kurdan 102 TL yapıyor. KDV de eklendiğinde kabaca 120 TL olacaktı. Geçen hafta açılıştan sonra 88.75’lik fiyata düşürüldüğü açıklandı; tam 31 TL düşürüldü. Bunun 12 TL’lik kısmı KDV oranının aşağı çekilmesiyle olacakmış. Ya gerisi? Bu da 19 TL; bütçeden, yani cebimizden çıkacak. Adına da ‘katkı payı’ deniliyor. YİD’le ilgili yasaya göre, “Ücretin, yararlananlar tarafından tamamen veya kısmen ödenmesi mümkün olmayan projelerde, idare tarafından görevli şirkete tamamen veya kısmen katkı payı ödemesi yapılabilmektedir.” Bunun özeti şu; hükümet araç başına en ucuzu 120 TL ile köprü geçmenin ekonomik olmadığını, iş başa düşünce anladı. Tüm vergi mükelleflerine yayılacak bu kamusal yükümlülüğü, araç geçişi yapılmasını teşvik edecek bir fiyata yaklaştırarak azaltmaya çalışıyor. Ama sonuç değişmiyor; talep hesabı yapılmadan verilen garantiler yine biz vergi mükelleflerinden çıkacak.

GEÇİŞ MATEMATİĞİ

Şu söylenebilir; gelecek 10-15 yıl içinde nasıl olsa köprüden ve otoyoldan artarak araç geçişi olacaktır. Bunun için bireysel bir hesaba ihtiyaç var. Hesap da alternatif yolları katmalı; İstanbul’dan araçla yola çıkan iki kişilik çekirdek ailenin maliyetinin ne olacağı?İstanbul’dan yola çıkan bir aile, Gebze üzerinden Osman Gazi Köprüsü’nü geçerek (otoyol tamamlandığında) İzmir’e kadar yol alacak. Gebze-İzmir arası yeni otoyolla 377 kilometre olacağı anlaşılıyor. Otoyolun ilk şartnamesine göre kilometre başına KDV hariç 5 sent ücret alınacak. Bu durumda, bu aileye 64.5 TL otoyol ücreti ile 88.75 Osman Gazi Köprü ücreti olmak üzere 153 TL’lik bir maliyeti olacaktır. 167 TL’lik de benzin masrafıyla toplam 320 TL’lik bir bedeli olacaktır bu seyahatin. Kişi başı maliyet 160 TL eder. Oysa alternatif maliyet İstanbul’dan feribotla Bandırma’ya geçiş, oradan da ücretsiz ‘duble yoldan’ İzmir’e varıştır. Bunun maliyeti de; 151 TL feribot, 107 TL benzin masrafı olmak üzere toplam 258 TL eder. Burada da kişi başı maliyet 129 TL’dir. Tablo ortada; bugünkü koşullarda bireysel olarak yeni köprü ve üzerinden otoyolu kullanmak oldukça pahalı bir tercih olarak görünüyor. Sonuç; bugünkü tablo korunursa Gebze-İzmir otoyolundan Hazine kesesinden taahhüt edilen günde 115 bin araç geçişi olmaz, fark vergilerimizle ödenir. Bu durumda da geçmesek de, başka bir güzergahı da kullansak cebimizden çıkacak. Not: Bu yazıda büyük ölçüde, planlamacı ve rekabet politikası uzmanı Başkent Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Uğur Emek’in blogunda yazdığı yazılardan yararlandım.