Derdini kimseye anlatmama, mutsuzluğunu kimseye belli etmeme düşüncesine sahip modeller var..
Peki ya bir insan ne kadar mutlu olabilir bu şekilde sizce?
Dertlerini, sıkıntılarını, mutluluklarını içine göm, hopbadan bir robot çıksın içinden nur topu gibi:)
Hiç de benlik bir durum değil valla..
Bana böyle modeller hep ruhsuz, sevinmeyi ve üzülmeyi içine hapsetmeye çalışan mekanik insanlar gibi geliyor..
Bu düşünceyle kendini güçlü hissetmek bir yana kendi derdini, sevincini içine gömen bir toplum olarak depresyonların içinde boğulmaya başlıyoruz..
Hani bir karpuz gibi dışardan bakınca muazzam içini kessen çekirdeklerle dolu. “Dışı seni yakar içi beni” misali..
Dışardan bakıldığında bir o kadar güçlü ve mutlu gibi görünür içine girince bir o kadar da yorgun ve mutsuz..
Sırf güçlü olayım hep en iyisi olsun mükemmel olsun kimseden yardım almamayım derken o gereksiz egonun esiri olmak yorar bizi. Bir bakmışsınız ki psikolojiniz yerlerde..
Oysa ki ne güzel demiş atalarımız “derdini söylemeyen derman bulamaz” diye..
İnsan insana her zaman muhtaçtır di mi ama?
Benim bir mutluluğum varsa sevdiklerimle paylaşırım, bir derdim varsa yarama merhem olmaları için yine onlara sarılırım..
İnsan insana iyi gelir. İyi günde de, kötü günde de..
Tabii burada önemli olan o “insanı” doğru seçmektir. Yaşadığın tecrübelerle karşı tarafa güvenmektir..
Yoksa herkesin herşeyi bilmesi gerekmiyor bu hayatta. Bilseler de zaten bu sefer ağızları torba değil ki büzesin düşüncesi rahatsız eder bizi..
İşte bu kadar net ve basittir aslında bu hayatta yaşamak..
Öyle duygularınızı bastırarak ya da öteleyerek ve yardım almayı red ederek güçlü olmuyorsunuz. Hiç bir şeyi zorlaştırmaya gerek yok ki..
İnsan ilişkilerinizi iyi tutun, kendinize güvenin, sorumluluklarınızı yerine getirin , duygularınıza asla ket vurmayın..
Nihayetinde hepimiz bir insanız robot değil ya..
Sevdiğimiz ve sevildiğimiz kadar varız bu hayatta..
Sağlık ve Sevgiyle Kalın..
Rastgele İnsanlık..