Sayın Cumhurbaşkanımızın aynı gecede aldığı iki karar tüm ekonomik ve hukuki reform umutlarını silip götürdüğü gibi, ekonomiyi de şoklara karşı tamamen savunmasız bıraktı.
Artışta olan Covid-19 vakaları ve ABD’den gelen yeni S-400 uyarısı, İstanbul sözleşmesinin iptali eşliğinde, artık Merkez Bankası başkanın kim olduğu, reform paketi açıklamalarının bir öneminin kalmadığı güvensizlik ve istikrarsızlığın tescillendiği, Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminin ekonomiyi hüsrana sürüklediği gibi fakirleştirdiği anlamına da gelmektedir.
Türkiye ekonomisinde de görüldüğü gibi karar alma yetkisinin tek bir kişide olması ülkeyi deneme tahtasından öteye götüremiyor. Demek ki doğru karar ancak ortak akılla ve istişare kültürü ile denetim mekanizmalarının etkin çalıştırılması, kurumların bağımsızlığı ilkesine dayanılarak alınabilir.
İç ve dış piyasalar, Merkez Bankasının bağımsız olacağı, hükümetin ekonomi, hukuk ve insan hakları düzeyinde reformlar yapacağı güvenini geri döndürülemez şekilde tamamen kaybetti. Her yazımda“Ekonomi güven ve istikrar ister” diye belirtmiştim.
Bir ülke düşünün ki Merkez Bankası başkanını bir işletmede çalışan elemandan daha kolay görevden alın veya atayın. Yargı kararlarını kafasına göre yorumlayan, canı isterse uygulayan, canı istemezse tanımıyorum diyen bir yönetim anlayışı ve sistemi hakim olsun !
Siz yatırımcı olsanız bu ülkeye güvenip de yatırım yapar mısınız ?
İstanbul Sözleşmesinin Ekonomiye Etkisi...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasını taşıyan kararda şu ifadeler yer aldı:
“Türkiye Cumhuriyeti adına 11/5/2011 tarihinde imzalanan ve 10/2/2012 tarihli ve 2012/2816 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3’üncü maddesi gereğince karar verilmiştir.”
Ekonomide kırılganlığa açık olduğumuz şu günlerde yapılmaması gereken her ne varsa sıra ile yapan hükümet artık ne yaparsa yapsın güven tesis edemeyeceği gibi sorunları derinleştirmekten, kaostan öteye götüremeyecektir. Bu sözleşmenin iptal edilmesi ile Avrupa Birliği ile gerginleşen ilişkilerimiz daha da ağır yara alacak bunun etkisini de ekonomi ve kurlar üzerinde ciddi şekilde göreceğiz.
Naci AĞBAL’ın tüm dünyadan alkış alan faiz artırım kararı ardından, Sayın Erdoğan tüm reform ve modernleşme umutlarını yıkan iki kararla haftayı tamamladı.
Covid-19 Salgının yükselişe geçtiği ve sosyal mesafe tedbirlerinin ekonomiye zararı azaltma gerekçesiyle geciktirildiği günlerde dış piyasalara güven veren Naci AĞBAL’ın görevden alınması özelikle dış piyasalardan ülkemize yatırım yapanlar açısından endişe ile izlenecek.
Pazartesi’den itibaren döviz ve tahvil pazarı yoğun tepki verecek, kur istikrarsızlığı da hem ekonomik güveni hem de enflasyonu vuracak.
ABD Büyükelçisi Satterfield’ınS400 sorununu gündeme getirmesi ile rutin bir brifing mi verdi, yoksa yakında Biden’dan gelecek sert uyarılara karşı kamuoyunu mu hazırlıyor, henüz aydınlığa kavuşmadı fakat global piyasaların ABD tahvil faizlerinde alevlenme nedeniyle tedirginliğe düştüğü, Türkiye başta olmak üzere tüm gelişmekte olan piyasalardan sıcak para kaçışının başladığı bir ortamda, reform umudunun sönmesi, yaptırım tehdidi ve belki de erken seçim şüphesi yalnız sayın Erdoğan’ı değil, tüm ülke insanımızı zora sokacak.
BUNUN SONUCUNDA NE OLACAK ?
Daha yüksek kur, daha yüksek enflasyon, alım gücünün azalması ile fakirleşen bir Türkiye olacak.
Ne yazık ki Sayın Cumhurbaşkanımız kendi hatalarını düzeltmek yerine Merkez Bankası başkanını değiştirerek ekonomiyi düzelteceğine inanıyor! Merkez Bankası başkanları faiz artırmak ve kur politikalarını yönetmek suretiyle size sadece zaman kazandırır. Sayın Naci AĞBAL, üzerine düşeni koltuğunu kaybetme pahasına fazlasıyla yaptı.
Hükümet olarak Merkez Bankası para politikalarını üretimi artıracak reformlarla desteklemez, birde üstüne piyasaları kaos ve endişeye sevk edecek hamleler yaparsanız ekonomiyi düzeltemediğiniz gibi ülkenizi de fakirleştirmekten öteye gidemezsiniz.
İthalata dayalı büyüyen ihracatının kilosu 1 dolar olan ülkeye birde işten anlamaz ekonomi yönetimi eklenince biz yine iyi ayakta duruyoruz demekten kendimi alamıyorum. Yazık bu kadar geniş imkanlara, önemli bir jeopolitik avantaja sahip bir ülke ancak bu denli kötü yönetilebilir. Tarım politikasından,sanayi politikasına laf üretmekten öte gidemeyen hükümet her geçen gün Türkiye’nin sorunlarını dahada derinleştiriyor.
Güzel ülkem için sadece üzülüyorum insanlar fakirleşiyor, işletmeler her geçen gün daha da dar boğaza giriyor. Genç işsizlik almış başını gidiyor, enflasyon bir türlü kontrol altına alınamıyor. Ekonomi iyi diyenlerin bu saatten sonra artık psikiyatri ile görüşmelerinde fayda var.
Ülkemizde liyakat olamadığı gibi doğruları söyleyenin de pek sevilmediği, destek bulamadığı aşikar. Umarım bu kara günler geçer ülkemiz insanı bilinçlenir ve hak ettiği şekilde yönetilir. İstişare ve ortak akılla yönetilmeyen, bilim, bilim insanı, kadın ve doğayı anlayamayan, değer vermeyen toplumların fakirleşmesi, kötü yöneticileri seçmesi ve dolayısıyla kötü yönetilmesi tesadüf değildir.
Nasıl hak ederseniz öyle yönetilirsiniz....
Allah akıl fikir versin ve ıslah etsin ne diyeyim başka ....
Saygılarımla...