Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi'ndeki laboratuvarlarda koronavirüse karşı antikor tedavisine başlanacak. İyileşen kişilerden alınan plazma örneklerinden ayrıştırılan antikorların hastaların bağışıklık sistemine verilerek vücudun savunma mekanizması geliştirmesini sağlamayı amaçlayan tedavi yöntemi, hastalığı solunum cihazına bağlı olarak kritik şekilde geçiren kişilerin iyileştirilmesini amaçlıyor. Koronavirüsün henüz kesin bir tedavisinin olmadığını söyleyen Kocaeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sadettin Hülagü, uygulanacak tedavi yöntemi ile ilerleme kaydetmeyi umduklarını söyledi.
“HEPSİNİN TAŞIYICI OLMA ÖZELLİĞİ VAR”
Çok kritik duruma gelen hastaların yüzde 50'sinin hayatını kaybettiğini söyleyen Prof. Dr. Sadettin Hülagü, "Herkese test yapılmıyor. Bu çok önemli. Hastalık semptomları gösterenlere test yapılıyor. Karantina kısmı da insandan insana bulaşmasını önlemek için çok önemli. Hastalığı taşıyanların yüzde 30'luk bir kısmı hiçbir semptom göstermiyor. Hiçbir şikayetleri yok ama dolaşıyorlar. Burada bize çay getiren kişiden sokakta dolaşan herhangi bir insana kadar hepsinin taşıyıcı olma özelliği var. Hastaların yüzde 55 kadar kısmı haf ve orta şikayetler ile başvuruyor. Bunlara herhangi bir tedavi de gerekmiyor. Basit tedaviler ile normal hayatına dönüyor. Asıl önemli olan ise, yüzde 10'luk bir ciddi semptomları olan hasta grubu var. Bunların yanında yüzde 5 de çok kötü durumda olan, kritik hasta grubu var. Hastalar o sürece girdikten sonra artık entübasyona geçen hastaların yüzde 50'den fazlası ölüyor. Yani şu anda bu işin spesik bir tedavisi yok. Böyle bir tedavi olmadığı için, geçmiş dönemde AIDS ile ilgili, diğer hastalıklar ile ilgili kullanılan anti viral ajanlar burada değerlendiriliyor. Sıtma tedavisinde kullanılan ilaçlar kullanılıyor. Ama bunların hiçbiri için 'yüzde 100 bunun tedavisidir' deme şansımız yok" dedi.
'PLAZMA TEDAVİSİ, ÖZELLİKLE KRİTİK SAFHAYA GEÇMEDEN ÖNCE ÇOK ÖNEMLİ'
Antikor tedavisinin uzun süredir hepatit B hastalarında kullanıldığına dikkat çeken Rektör Prof. Dr. Hülagü, "Aşı ile ilgili çalışmalar devam ediyor. Aşı noktasında virüsün izole edilmesi lazım. Bunun için üçüncü düzey laboratuvar gerekiyor. Önümüzdeki günlerde yapacağımız altyapı çalışmaları ile birlikte biz de üçüncü düzeye geçip virüs izolasyonu ve aşı çalışmalarına katkı yapacağız. Yanlış hatırlamıyorsam dünyada ilk kez 1890'lı yıllarda difterili hastalarda ilk virüs izole edilmiş. Bu hastalığın atlatılmasında önemli rol oynayan lenfositler dediğimiz vücudun savunma organları tarafından oluşturulan antikorlar var. Bu antikorlar hastalığı önlüyor. Zaten biz hepatit B'li hastalarda da bu yöntemi kullanıyorduk uzun zamandan beri. Yani koruyucu özelliği olan antikorlar. Ama hepatit C'de koruyucu özelliği olmayan antikorlar üretiliyor. Burada koruyucu olduğuna dair çalışmalar var. Elimizde çok veri yok. Çin'de yapılan 5 vakalık bir çalışmada, yoğun bakımdaki bu tip plazma immün tedavisi uygulanan hastaların 3 tanesinin geri döndüğü belirtiliyor. Diğer 2 hasta ile ilgili henüz bir yayın vermediler. Burada anlıyoruz ki, bu plazma tedavisi özellikle kritik safhaya geçmeden önce çok önemli" diye konuştu.
'HASTALIK HIZLI ŞEKİLDE İLERLİYOR'
Hastalığın insan vücudunda çok hızlı ilerlediğini ifade eden Prof. Dr. Hülagü, "Süreç çok hızlı ilerliyor. Herhangi bir öksürük gibi basit semptomları olan hastada 2 ile 5 gün sonra akciğer lmi çekildiğinde tamamen buzlu cam manzarası görülebiliyor. Arkasından 1 gün, 2 gün sonra da ventilasyona bağlanıp hasta ciddi bir şekilde ölüme doğru gidiyor. Hastanın o sürece geçmemesi için bu plazma tedavisinin, yani konvelasan plazma dediğimiz tedavinin uygulanabilirliği çok mantıklı. Aşının amacı da bu zaten. Aşı yaparak insanların bağışıklık sistemini uyarıp antikor oluşumunu sağlıyoruz. Biz süratli şekilde bu koronavirüs hastalığını atlatmış olan insanlardan elde edeceğimiz plazmalardaki antikorlar sayesinde o kritik sürece geçiş yapan hastaların geçişini engelleyebilirsek çok büyük bir katkı yapmış olacağız" dedi.
'GÖNÜLLÜ OLARAK GELİP PLAZMA VERMELERİ GEREKİYOR'
Plazma bağışının normal kan verme işleminden farklı yapıldığını anlatan Prof. Dr. Sadettin Hülagü, şöyle konuştu: "Buradaki en önemli nokta, hastalığı atlatmış olan kişilerin gönüllü olarak gelip plazma vermeleri gerekiyor. Bunu da anlatacağız. Bir kan vermek ya da kan almak gibi değil. Hastanın bir kolundan kanı alıp, plazmadaki antikorlar makine yardımıyla alındıktan sonra kişiye kendi kanını geri veriyoruz. Bu işlemi bir kişi haftada 2 kez yapabilir. Antikorlar alınınca kişinin bağışıklık sisteminin zayıaması veya hastalığın tekrarlaması gibi bir durumun olmadığını biliyoruz. Bir kişinin 30'dan fazla defa plazma verebileceği noktasında Çin'den gelen çalışmalar var."
'BU TEDAVİYİ UYGULADIĞIMIZDA BAŞARABİLECEĞİMİZE İNANIYORUM'
Prof. Dr. Hülagü tedavinin uygulanma yöntemini ise şöyle anlattı: "Hastaların yüzde 85'i herhangi bir şey yapmadan iyileşiyorlar. Basit tedavilerle, elimizdeki diğer anti viralleri devreye sokarak iyileşebiliyorlar. Ama o kritik sürece giren hastaları, entübasyona girmeden, o süreçte yapabilirsek veya entübasyonda olan başlangıç dönemindeki hastalara bu tedaviyi uyguladığımızda başarabileceğimize inanıyorum. Bu hastalığı atlatmış olan kişileri davet edeceğiz. Sağlık Müdürlüğü'nden bu kişilerin listelerini aldık. Bunları PCR ile teknik bir analiz yaparak hastalıklarının olmadığını teyit edeceğiz. Sonuçların negatif olduğunu tespit ettikten sonra yaklaşık 2 saatlik bir işlem ile kanlarını alacağız. Bu antikorları toplayacağız ve bunları herhangi bir risk olmaması için bir ışın testinden de geçireceğiz. Bunun belli şartları var. A, B ve O grubu kanları herkesin kendi kan grubuna göre vererek böyle bir tedaviyi başlatmış olacağız."