Gebze Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü, Deprem ve Yapı Mühendisliği programı öğretim üyeleri tarafından hazırlanan Silivri Deprem Raporundan çarpıcı sonuçlar çıktı. Dr. Bülent Akbaş, Dr. Ahmet Anıl Dindar, Dr. Ahu Kömeç Mutlu, Dr. Tolga Özer, Dr. Selçuk Toprak, Dr. Ülgen Mert Tuğsal, Dr. Hadi K.B. Zadeh, Dr. Abdullah Can Zülkar tarafından ortaklaşa hazırlanan Silivri Deprem Raporunun ‘değerlendirme’ bölümünde önemli uyarılara yer verildi. Geçmiş depremlerden ders alınması gerektiğini vurgulayan bilim insanları, “Ülkemizde 1990’lardan itibaren meydana gelen yıkıcı depremler (Erzincan, 1992; Dinar, 1995; Ceyhan, Adana, 1998; Kocaeli ve Düzce, 1999; Van 2011) göstermiştir ki artık sadece depreme dayanıklı yapılar tasarlamak yetmemektedir. Büyük megapollere dönüşen şehirlerimizi aynı zamanda deprem sonrası oluşabilecek her türlü duruma ve tehlikeye (Tsunami, yangın, altyapı sistemlerinde olası hasarlar vb.) dirençli şehirler de inşa etmemiz gerekmektedir” denildi.
KOLONLARA DİKKAT
Raporun son bölümünde şu ifadelere yer verildi: “Ülkemizdeki yapı stoku ve geçmiş depremlerde elde edilen tecrübelere göre yıkıcı depremlerden etkilenen betonarme binalarda hasar sıva çatlakları ile başlamakta ve dolgu duvarı hasarı ile devam etmektedir. Dolgu duvarı hasarı çapraz şeklinde çatlaklarla başlar. Özellikle orta şiddetli ve şiddetli depremlerde beklenen bir durumdur. Ayrıca, beton dayanımının düşük olması, yüksek çaplı agrega kullanılması ve beton kalite denetimi olmaksızın beton üretilmesi durumlarında betonarme kolonlar karşılamaları gereken kesme kuvvetlerini karşılayamadıklarından birçok kolonda kesme çatlakları oluşabilmektedir. Kolonların alt ve üst uçlarında oluşturulması gereken özel sarılma bölgelerinin yetersizliği, kiriş ve kolonlarda donatı aralıklarının fazla olması da istenmeyen sonuçlar doğurabilmektedir. Bu gibi durumlarda kolon, betonun ezilip parçalanması sonucu kolon düşey yüklerini de taşıyamamakta, etriyeler açılarak boyuna donatılar dışarıya doğru burkulmaktadır. Ülkemizde özellikle mühendislik kurallarına uyulmadan yapılan binalarda genellikle kolonlar kirişlerden daha zayıf yapıldıklarından deprem sonrası hasarlar daha çok kolonlarda oluşmaktadır. Kiriş hasarları yerel olmakta ve genel olarak yapının stabilitesini bozmamaktadır, fakat kolon hasarları birçok zaman yapıyı göçme durumuna getirebilmektedir. Öte yandan, elimizdeki veriler göstermektedir ki 26 Eylül 2019 Mw=5.8 Silivri depremi, bina yapım yönetmeliğimizde tanımlanan standart tasarım yer hareketine karşılık gelen deprem yer hareketi düzeyi DD-2’nin (tekrarlama periyodu 475 yıl olan ve 50 yıl içinde aşılma olasılığı %10 olan deprem) oldukça altında kalmaktadır (Şekil 3). Bu nedenle, mühendislik hizmeti almış binalarımızda zaten herhangi bir hasar beklenmemektedir”
KIYI YAPILARINDA SORUNLARA NEDEN OLMASI ÖNGÖRÜLMEKTEDİR
“Mw=5.8 büyüklüğündeki Silivri depreminde, etkiye bağlı olarak zemin problemleri gözlemlenmemiştir. Ancak depremin büyüklüğünün daha fazla olması durumunda Marmara bölgesinde pek çok alanda sıvılaşma, taşıma gücü kaybı, toprak kayması, oturmalar gibi farklı zemin problemlerinin oluşması beklenmektedir. Zemin problemlerinin pek çok konut ve sanayi yapısını etkilemesinin yanında özellikle kıyı yapılarında sorunlara neden olması da öngörülmektedir. Proaktif bir yaklaşımla gelecek hasarları beklemekten ziyade ön incelemelerin yapılarak iyileştirmelerin gerçekleştirilmesi gerekmektedir”
KOCAELİ İÇİN DEPREM MASTER PLANI İVEDİLİKLE HAZIRLAMALI
“Yıkıcı depremlerin ulusal ölçekte etki yaratması sebebiyle, afet sonrası götürülecek hizmetlerin çok hızlı ve koordineli bir biçimde yapılması gerekir. İstanbul için 2001 yılında hazırlanan “Deprem Master Planı’nın Kocaeli ili için de ivedilikle hazırlanması ve “Deprem Erken Uyarı ve Yapı Sağlığı İzleme Sistemleri’nin geliştirilmesi, şehirlerimizi depremlere karşı daha dirençli hale getirecektir. Deprem Master Planları, daha kısa sürede deprem sonrası durumu belirleyebilmek ve hizmet götürebilmeyi mümkün kılar. Erken Uyarı Sistemleri, depremlerin çok kısa bir süre de olsa önceden öğrenilmesini sağlayarak önemli tesislerde (doğal gaz dolum tesisleri, elektrik sistemleri vb.) meydana gelebilecek felaketin boyutlarını azaltmakta; Yapı Sağlığı İzleme Sistemleri ise kritik öneme sahip yapıların deprem öncesi ve sonrası izlenerek hasar durumları hakkında bilgi sahibi olunmasını sağlamaktadır”