İçimizde sebepsiz bir sıkıntı olduğu, duygusal olarak gerildiğimiz ya da duygusal olarak yaralanmaya maruz kaldığımız zamana dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Psikolojik bütünlüğümüzün bozulduğu zaman hissettiğimiz ağrının adı sıkıntıdır. Bu, kişinin kendini tanıması, psikolojik bütünlüğünü onarması ve iyileştirmesi için bir işarettir. Vücudun değişim ve büyüme talebidir. Bu nedenle sıkıntıdan korkmamak gerekir.” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, duygusal hijyen konusunu değerlendirdi.
Duygusal hijyen nedir?
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, duygusal hijyenin insanların ruhsal olarak hasta olmaması için geliştirilen bir kavram olduğunu ifade ederek, “Duygusal hijyen, fiziksel hijyenden referans alarak oluşturulmuş. Fiziksel hijyen nedir? Ufak bir yaralanma olduğu zaman, herhangi bir mikropla karşılaşıldığı zaman onun hastalık haline dönüşmemesi için neler yapacağımızla ilgili bazı kişisel uygulamalardır. Hastalığı önlemek ya özel tıbbi müdahale yapmak için... Ama fiziksel sağlığımız için gösterdiğimiz özeni duygusal sağlığımız, psikolojik sağlığımız için gösteremiyoruz. Çünkü öbürü somut ve kolay. Bu soyut ve biraz zahmetli bir iş. Kafa yormak gerekiyor.” dedi.
Duygusal kirleniyor, duygusal yaralanıyoruz!
Günümüz yaşam şartlarında duygusal kirlenmenin ve duygusal yaralanmanın çok yaşandığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Duygusal sağlık durumu bozulduğunda, fiziksel bütünlük bozulduğundaki gibi bir ağrı hissederiz. Psikolojik bütünlüğümüzün bozulduğu zaman hissettiğimiz ağrının adı sıkıntıdır. Buna psikolojik ağrı deniyor. İçimizde sebepsiz bir sıkıntı olduğu zaman, duygusal olarak gerildiğimiz ya da duygusal olarak yaralanmayla, kirlenmeyle maruz kaldığımız zaman düşünmek lazım. Bu, kişinin kendini tanıması, psikolojik bütünlüğünü onarması ve iyileştirmesi için bir işarettir. Vücudun değişim ve büyüme talebidir. Bu nedenle sıkıntıdan korkmamak gerekir.” diye konuştu.
Mikro travmalar gelişme fırsatı sunuyor
Mikro travmaların ya da olumsuz etkilenmelerin de gelişme fırsatı sunabildiğini anlatan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Mesela bir çocuk için ya da iş yerindeki birisi için yok sayılma bir travmadır. Yolda giderken tanıdığın, bildiğin birinin selam vermemesi gibi... Bunlar küçük şeylerdir ama travmatik etki yapabilir. Hayat düz bir çizgi gibi gitmiyor, inişli çıkışlı. Dalgalanmalar var, şok yaşantılar var, beklenmeyen hayat olayları var, bizim dışımızda gelişen birçok sebep var.” şeklinde konuştu.
Yüzde 20’yi düzeltince yüzde 80 düzeliyor
Problemlerin yüzde 20'si çözüldüğünde genellikle problemin yüzde 80'inin çözülmüş olacağını ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Çünkü çoğu sorun birbirine benzer niteliktedir. Bu nedenle, asıl önemli olan problemleri doğru bir şekilde tespit etmek. İnsanı hayatında strese sokan, kaygılandıran, psikolojik bütünlüğünü sarsan durumların yüzde 80'ini de o yüzde 20'yi çözünce düzeliyor.” dedi.
Zihinsel geviş getirmeye dikkat…
Duygusal hijyen yokluğunun iletişime etkilerini de ele alan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İnsanın, yaratılışı gereği tek başına yaşamaya uygun değildir. Sosyal ve ilişkisel bir varlıktır. Kendisiyle, ailesiyle, sosyal çevresiyle, insanlığıyla, vatanıyla ve yaratıcılığıyla ilişkiler kurar. İnsan, bir bütünün ilişkisel bir parçasıdır. Yalnızlık da travma etkisi var. Seçilmiş yalnızlık kendisine barışık olan bir yalnızlıktır ama çoğunda dışlanmışlık var, reddedilme var. Bir de zihinsel geviş getirme denilen ruminasyon yani düşünce tekrarları var.” diye konuştu.
Aşırı öz güven empatiye engel…
Duygusal zedelenmeye, duygusal kirlenmeye, yani narsistik yaralanmaya maruz kalanlarda genellikle öz saygı bozukluğu gözlemlendiğini dile getiren Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Burada öz saygı düşüklüğü yerine öz saygı bozukluğu demek daha doğru bir tanımlamadır. Aşırı öz saygı kendine sahte bir güven olmasını gösterir. Bu da insanı travmaya açık yapıyor. Aşırı öz güven olduğu zaman empati yapılamıyor. Öz güvenli insan ise kendi zayıf yönlerini ve güçlü yönlerini görüyor.” şeklinde konuştu.
Öz saygı insanın psikolojik bağışıklık sistemidir
Kendini özel, önemli ve üstün gören bireylerin yalnız kalmaya mahkum olduğunu da söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Öz saygısı düşük olan kişiler, genellikle sosyal olarak kabul görmek için sürekli olarak fedakarlık yaparlar. Bu da onları zamanla depresif hale getirir. Bu tür bireyler, yakınmacı, acı çeken ve ağlayan bir profil sergiler. Diğer bir grupta da her şeyi, her kusuru başkasına atan, insanlara güvenmeyen, hep kendine çalışan, hep kendisiyle ilgilenen bir kişilik ortaya çıkar. Öyle kişilerin de yaptıkları iş beğenilir ama kişilikleri sevilmez. Gücü kaybettikleri zaman yapayalnız kalırlar. Bu nedenle öz saygı insanın psikolojik bağışıklık sistemidir.” dedi.
Kusurlarını göremeyen kişi hayat yolculuğunda yol haritasını çizemiyor
Psikolojik bağışıklık sistemi sağlığı için kişinin kendisiyle barışık olabilmesinin önemli olduğunu da kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kendisini sev dediğin zaman kişi kusurlarını göremiyor. Kusurlarını göremeyen kişi de hayat yolculuğunda yol haritasını çizemiyor. Önce nerede olduğunu bilecek, güçlü yönlerini, zayıf yönlerini bilecek. Ondan sonra gideceği yeri belirleyecek. Hayattaki amacını belirleyecek. Daha sonra yol haritasını yapacak. İnsanı duygusal olarak travmaya açık yapan şeylerden birisi de amaçsız bir yaşam, anlamsız bir yaşamdır.” şeklinde konuştu.
Teknolojinin kendisi bizatihi tarafsız…
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, dijital teknoloji veya sosyal medyanın bir tehdit boyutu bir de fırsat boyutu olduğunu ifade ederek, şunları dile getirdi:
“Teknolojinin kendisi bizatihi tarafsızdır. Araba kullanmak, telefon kullanmak gibi, uçağa binmek gibi. İyi amaçla kullanırsan senin hedefine yönelik hizmet eder sana. Kötü amaçla kullanırsan başın dertten kurtulmaz. Bir ego ideali olan insan teknolojiden hiç rahatsız olmaz. Teknolojiyi kendi ego ideali için bir araç gibi kullanır. Bir yere giderken en hızlı, en seri araçla gitmek, başarmak gibi.”
Gençlik idealsiz yetişiyor
Gençliğin idealsiz yetiştiğini, modernizmin de gençlere yemek, içmek, üremek, seksten başka amaç sunmadığını söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şöyle devam etti:
“Böyle amacı olan bir kimse de kırılgan oluyor, travmaya açık oluyor. Narsistik yaralanma dediğimiz, istediği olmadığı zaman krize giriyor, öfke nöbetine giriyor. İnsanın hayatta hep istediği olmaz ki. Çocuk küçükken küçük araba ister. O kişi nerede duracağını bilmiyorsa ergenliğe girdikten sonra büyük araba ister. Aile alamazsa aileye düşman olur. Neden? Çocuğun isteklerini ve ihtiyaçlarını öğretemiyoruz çocuğa. Çocuğa kaynak yönetimi öğretmek lazım. Fiziksel kaynağımız vücudumuz var, sağlığımız var. Sağlığımıza dikkat ederek kullanırsak, sağlıklı yaşarız. Ama iyi kullanmazsak erken hasta oluruz. İnsan yaşamını düzenlemezse, kaynaklarını kötüye kullanırsa bedelini hemen ödüyor. Duygusal hijyen, duygusal koruyuculuk önemli. İnsanın fiziksel sağlığına gösterdiği önem kadar psikolojik sağlığına da önem göstermesi gerekli. Duygusal dayanıklı olan kişiler olayları alır, stresini yönetir, çözer ve bir şeyler öğrenerek amacına yönelik ilerler. Ama amacı olmayan bir insan hayatta her şeyi tehdit olarak görmeye başlar. Duygusal bağışıklık sistemi zayıf olan kişiler travmayı yönetemediği zaman da yaralanıyor.”
16 yaşına kadar ödevler dışında haftada 20 saat sosyal medya izni olmalı
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 16 yaşına kadar çocuklara okul, ders, ödevlerinin dışında haftada 20 saatten fazla sosyal medyaya izin vermemek gerektiğini kaydederek, hayatta anlam aramanın insanı mutlu ettiğini, insanlara uğrunda yorulacak, çile çekecek, emek verilecek bir ideali olsun, hedefi olması tavsiyesinde bulundu.
Doyum erteleme becerisinin önemine de işaret eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Doyum erteleme becerisi gelişirse dürtü kontrolünü öğrenilmiş oluyor. Bu kişiler engelle karşılaştıklarında, reddedilmeyle karşılaştığında daha güçlü oluyorlar. Takıntılar geldiği zaman onu yönetiyorlar. Benlik algıları, benlik saygıları düştüğü zaman ya da yükseldiği zaman onu dengede tutabiliyorlar. Yalnızlığı giderebiliyorlar. Duygusal travma olduğu zaman bu kişiler onu taşımıyor sırtında.” dedi.
Sadece kendi çıkarı için yaşayan insan kötüdür…
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sadece kendi çıkarı için yaşayan bir insanın kötü olduğunu dile getirerek, “Sadece kendi çıkarı için yaşamak hayvana özdeş oluyor. Yemek, içmek, üremek, barınmak… Ama insanlık bu değil ki. İnsanlık, hayvana özdeş bir yaşantı değil. Topluma faydalı olmak, insanlara faydalı olmak, ailene faydalı olmak... İdeali olan bir kişinin zorlukları aşması çok daha kolay oluyor. Duygusal olarak daha sağlam oluyor.” diye konuştu.