“Üretim Gücünüz ve Politika Ekonominin Pusulasıdır.” AGK
Ekonomimiz neden yara aldı ?
1990’ların Türkiye’sine hızla geri dönüyoruz…
2002 de iktidara gelen Ak Parti‘nin reformist politikalarıyla doğru bir kanala giren ekonomimiz FED’in yine aynı dönemde düşük faiz ucuz dolar kararı neticesinde 10 yıllık rekor büyüme rakamları ve altın bir çağ yaşadı. Ucuz dolar, düşük faiz, sıkı maliye politikaları, halkın tüm kesimini kucaklayan özgürlükçü ve demokrasi yandaşı reformlarla dünyaya verdiğimiz doğru mesajlar neticesinde ülkemiz Cumhuriyet tarihinde görülmemiş ihracat ve büyüme rakamları yakaladı. 2013 yılında yıllık faiz Gezi parkı olaylarının başlamasına kadarki süreçte %8 enflasyon yıllık 7.3 seviyelerine kadar gerilemişti.
“Gezi Parkı olayları” denen olay akabinde 15 Temmuz hain darbe girişimi, Suriye’de yapılan hatalı dış politika sürekli Avrupa ve ABD ile kavga eden bir dış politika peşinden Covid 19 sürecinin sonucu Türkiye’ içinde yaşanan iç siyasi istikrarsızlık Türkiye’yi 1990’ların Türkiye‘si haline hızla geri götürüyor.
“Para güvenli liman sever” Ülkemizin yükselişine ne yazık ki ülkemiz insanı kullanılarak! demokrasi özgürlük palavraları atılarak kandırılan üniversite öğrencilerinin de hareketlenmesiyle ülke genelinde bir kaos ve terör ortamı oluşmasına zemin hazırlandı. CNN, BBC ve bir çok kanal dünyaya Türk baharı olarak duyurdukları canlı yayınlar yaptıkları zil takıp oynadıkları olaylar neticesinde ülkemiz içinde bulunan terör örgütlerinin de olaylara dahil olmasıyla dış güçlerin ekmeğine yağ sürüldü!
Birde bunların üstüne Hükümetimiz kadroları içindeki ehil insanların kadrolardan refüze edilmesi kamu kuruluşları ve Özgür basına müdahaleler, demokrasiden, reformlardan hızla uzaklaşan içine dönük meselelerde sürekli içerde ve dışarda düşman üretmek yoluyla yönetimi sürdürme alışkanlığı edindi.
Ülkede ekonominin yara almasının en büyük sebeplerinden biride Merkez bankasının bağımsızlığının ortadan kaldırılması iktisat biliminde karşılığı olmayan Yüksek faiz yüksek enflasyon üretiyor gibi yanlış bir ekonomi yönetim biçimine geçmesi sonucu güvensizliğin had safhaya çıkması içeride ve dışarıda yabancı yatırımcının yatırım yapamaz haline gelmesidir.
Demokrasi ve Özgürlüklerin Ekonomideki rolü
Dünya’da hangi ülkeye bakarsanız bakın ister elinde petrol,altın olsun,isterse dünyanın en zengin ülkesi olsun Demokrasi ve Özgür düşünce ,bağımsız adil bir adalet sistemi tesis edilemedikçe ülkenin zenginlikleri belirli bir elit tarafından paylaşılırken halk giderek yoksulaşıyor ve bir çok sosyal sorun çıkıyor!
Bugün Suriye’de ve Irak’ta olanlar bunların en net göstergesidir. Demokrasi ve Özgürlükler kısıtlandıkça bir ülkede Eğitim, bilim,ve girişimciliğin gelişmesi mümkün değildir. Çin örneğini incelediğimizde üretimin artması ihracat rekorları kırmasına rağmen baskıcı devlet yönetimi katılımcı demokrasi ve özgürlükçü düşünce olmadığı için Çin devleti ne kadar zenginleşirse zenginleşsin halkın refah seviyesi Avrupa ve ABD ülkelerine baktığınızda acınası haldedir.
Demokrasi, Adalet ve Özgürlükler siyaset tarafından değil, halk tarafından sahip çıkılarak korunabilir. Siyaset halkın istekleri doğrultusunda şekillenen bir hamur gibidir. Halk demokrasi, adalet, özgürlükler elinden alındığında bunlara sahip çıkma refleksi gösterilmedikçe siyaset halkı yaralayan yanlış kararları dünyanın her yerinde alıyor, alacaktır.
Devletle halkın arasındaki bağın doğru çalışması için demokrasi, adalet ve özgürlüklerin sorunsuz çalışması elzemdir. Demokrasi, Adalet ve Özgürlüklerin doğru çalıştığı ve halkın buna sahip çıktığı ekonomilerde katma değerli üretim, bilim, sosyal yaşamın, refah seviyesinin yüksek olması rastlantı değildir. Bilakis devlet kurumlarının ve halkın girişimci, özgürlükçü düşünebilmesinin önünün açılması sonucudur.
Nerde hata yaptık?
Bu dar boğaz sadece “İktisadi değil” evet ama bizde sütten çıkmış ak kaşık değiliz !
Ucuz ve bol paranın ülkemize girmesi sonucu ülkemiz ekonomisi beton ekonomisine yatırım yapmaya başladı! İnşaat sektörü ve binalar yüksek karlarla bir dönem kalkınmanın öncüsü oldu. Tatlı ve kolay paraya ulaşan Türkiye ekonomisi ve iş adamlarımız neredeyse sanayiciliği teknolojiye dayalı üretimi bırakıp herkesin inşaata yatırım yaptığı bir ekonomi haline geldi.
Ucuz paranın bitişine kadarda bu iş böyle devam etti! Ağır sanayii ve teknolojiye dayalı üretime göre şekillenmeyen ekonomimiz faizlerin artması paraya ulaşmanın zorlaşması, İçerde ve dışarıda siyasi istikrarsızlık neticesinde bu sektörlerde ciddi durgunluk yaşamaya başladı! Belki de ilerde bir gün bu dar boğaz olduğuna dua edeceğiz ! Eğer bu dar boğaza girmeseydik ve İnşaat bu hızda yapılamaya devam etseydi hiç kuşkusuz bir Morgate krizi yaşayacağımız kaçınılmazdı! Bu dar boğaz her ne kadar hoşumuza gitmese de İnşaat sektörü açısından doğru bir düzeltme olduğunu söylememiz yanlış olmaz! Dünyada paranın maliyeti artığını artık görmeli ayağımızı yorganımıza göre uzatmalıydık. İktisadi tedbirleri almalıydık! Hükumet bunları yapmadığı gibi birde düşük faiz düşük enflasyon üretecek üzerine kurulu bilimsel hiçbir karşılığı olmayan yanlış bir ekonomi politikası benimsedi.
Merkez Bankasının bağımsızlığını ortadan kaldırıp yanlış üstüne yanlış yapıp serbest piyasayı çalışamaz hale getirdi. Şimdi mega projeler değil tasarruf ve akılı mali politikalar yapmanın zamanı! Türkiye‘nin yeniden 2003-2010 yılları arasında olduğu gibi yeniden reformist, katılımcı demokrasi, adalet,özgürlükçü bir akılla hareket etmesi gerekmektedir.
Bu dar boğazdan nasıl çıkabiliriz ?
İlk öncelikle yapmamız gereken şey derhal merkez bankasını para politikalarında özgür ve ehil ellere bırakmaktır. Unutmamalıyız ki Faiz ,döviz kurları,enflasyon semptomlardır. Yaptığınız doğru yada yanlış politikalar sonucu siz ödüllendirir veya cezalandırırlar. Ekonomi yönetiminin yapması gereken Faizi önemsemekten çok enflasyonu ve dolayısıyla fiyat istikrarını önemsemektir! Enflasyonla mücadele ile ilgili dünyaya doğru mesajlar vermeli ve şeffaf olmalıyız!
Türkiye artık betona ve araç alımına ucuz para sağlamak yerine sanayileşme ağır sanayi, teknoloji ve katma değerli üretim gücüne kaynak sağlamalıdır. Demokrasi, özgürlük, hukuk ve adalet sistemine yüzünü Avrupa’ya dönük olacak şekilde dizayn etmeli reformlarını dışarda ve içerde güven tesis edecek şekilde hızla hayata geçirmelidir.
Neden bazen yüksek faiz bir silah ve tek çare ?
Ülkemizde enflasyon %12’ler seviyesinde yabancı yatırımcının size sıcak para getirmesi için ilk öncelikle baktığı yer enflasyon rakamı ve ben paramı getirdiğimde enflasyonun ne kadar üzerinde bir getiri sağlıyorum anlayışıdır!
Yani ülkenizde enflasyon %12 ise sıcak paranın gelmesini istiyorsanız mevduata verdiğiniz faiz en az %16 olmak zorundadır! Ancak enflasyon üzerinde bir gelir vad ederseniz yabancı para size akar bunun dışında para akışı olmaz! Siz faiz artırmaya inat eder üstüne birde güven ortamını zedelerseniz, yabancı yatırımcı parasını size göndermez olan parasını da daha yüksek faiz ve güven duyduğu piyasalara akıtır! Buda TL‘nin değer kaybetmesine dövizin yükselmesine neden olur! Ve enflasyonunuz daha da yükselmeye başlar!
Enflasyon yükselmeye devam ettikçe de siz isteseniz de istemesiniz de para çıkışı hızlanır ve faizi 3 puan artırmaya razı olmadığınız halde bu sefer piyasadaki yangını söndürmek için 6-7 puan artırmaya razı olursunuz! Onun için enflasyonla ve yüksek kurlarla mücadele etmenin tek yolu enflasyon üzerinde faiz vermektir!
Döviz kurlarımı yoksa! Yüksek faiz mi piyasayı krize sokar???
Kalkınmayı nasıl sağlayacağız?
Piyasayı yüksek faiz sadece bir miktar durgunluğa hapis eder! Yüksek kur ise krize sokar neden? Derseniz ...
Ülkemizde kullandığımız elektrik hammadde kağıt, çelik, demir, granül, kimyevi maddeler, petrokimya ürünler ve petrol bir çok şeyin girdi maliyeti dolarla hesaplanmakta ve ödenmektedir! Hal böyle olunca dolar kurunda olan artışlar derhal maliyetlerinize yansımakta ve enflasyonu aynı hızda tetiklemektedir. Bunun olmaması içinde iki yol vardır! ya sıcak para akışı için yüksek faiz vermek! Düşük kurla devam etmek! yada katma değerli ürünler ve hammaddeyi kendiniz üretir hale gelip dolar ihtiyacınız düşürmektir. Sadece önemsemediğiniz bir kağıt ithalatı için bile ülkemiz yılda 4 miyar dolar civarında dışarıya dolar ödemesi yapmaktadır! Bu bizim dış ticaret açığımızın neredeyse %1 ine tekamül etmektedir! Ağır sanayi fabrika yapan fabrikalar kurup hammaddeyi olabildiğince TL’ye bağlamayı teknolojide de katma değerli ürünleri kendimiz üretip dışa bağımlılığı azaltırsak dolar bağımlılığımız dolayısıyla da kırılganlığımız azalır!
Ülkemizin ekonomik savunması daha da güçlenir dış dalgalara daha dayanıklı hale geliriz. Ancak bu bugünden yarına çözülecek bir sorun değil bir politika ve vizyon meselesidir! Ekonomide üretim ve ağır sanayiye dayalı bir yönetimi biçimine geçmeliyiz!
Hükümetimizin ekonomi anlayış modeli artık bu gerçekliği dayalı bir sistem olmalıdır. Birde bir türlü sisteme oturtamadığımız vergi sorunumuz var!
Vergiyi daha toplanabilir vergi aflarının çıkmayacağı herkesin vergisini ödediği bir sisteme dönmeliyiz! Sıkı mali politikaların olmadığı bir ülkeye yine yabancı yatırımcı gelmekte tereddüt eder! Hükümetimizin 2002 yılında başlattığı reformist politikalarının aynısını şuan üretime dayalı bir anlayış ve mali disiplin anlayışıyla yeniden yapmasına acilen ihtiyacımız var!
Özetle Güçlü Ekonomi demek! üretim, demokrasi, özgürlük, hukuk ve adaletin birbiriyle doğru sentezlenerek uygulanması ve sonucunda elde katma değerli, bilimsel akla sahip olan refah ve huzur içinde yaşayan bir toplum oluşturması demektir.
Ekonomide enflasyonu dizginledikten sonra yukarıdaki şartlarında oluşmasıyla faiz zaten kendiliğinden düşecektir. Biz yeter ki ülkemizin enerjisini boşa harcamayalım bu ülkenin enerjisine Demokrasi. özgürlük, hukuk, adalet, eğitim ve mali olarak doğru yatırımlar yapalım!
İşte o zaman gelişmekte olan ülkeler liginden çıkar gelişmiş ülkeler arasında yer alır!
Dünyaya adalet kendi ülke insanımıza daha fazla refah sağlayabilir, mutlu yarınlara koşabiliriz.