Zor zamanlardan geçtiğimiz bu günlerde ne çok şey öğreniyoruz değil mi? Her nefesimizin çok büyük bir şükür olduğunu, sevdiklerimize fiziken sarılmadan kelimelerle sarılmayı, aslında mesafelerin değil, duyguların daha önemli olduğunu, bizi biz yapan değerlerin kıymetini, nefsimizi köreltmeyi öğreniyor ve anlıyoruz.
Özlüyoruz.. Sevdiklerimizle birlikte vakit geçirmeyi onlarla bir kahve içmeyi, sokaklarda özgürce dolaşmayı, bir bankta oturup keyifle etrafı seyretmeyi, doğayı, deniz kokusunu, martıları..
Ahh anılar demek geçti içimden bir anda.. Sizlerin de benim gibi eski güzel günlerinizi anımsadığınızı hisseder gibiyim. O güzel günler film şeridi gibi birden gözünüzün önünde canlandı dimi. Hayal bu ya.. Şimdi ne güzel olurdu bir denizin kenarında arkadaşlar ile birlikte keyifli bir sohbet eşiliğinde miss gibi Türk kahvesi yudumlamak..
Bazen de öyle bir ruh haline sahip oluyoruz ki zifiri karanlıkta kalmışızcasına ışık arıyoruz. İşte tam o anda umuda, umutlanmaya o kadar çok ihtiyaç duyuyoruz ki; biraz nefes almak, biraz içimizi aydınlatmak için..
Güzel günleri yaşayabilmek arzusu ile biraz geçmiş biraz gelecek arasında ilişki kurup, böyle hayallere dalmaktır umut.
Tıpkı çocukların masumiyetlerinin, saflıklarının ve karşılıksız sevgilerinin dünyayı değiştireceğine inanmak gibi.
Çocuklardan bahsetmişken, bir kızım var Ada, sekiz yaşında. Ona yaşadığımız bu durumu nasıl anlatsam diye düşünürken birlikte okuduğumuz bir hikaye geldi aklıma. Çocuklara bir şeyleri açıklarken ya da anlatırken kendi yaratıcılığımızı kullanarak onların anlayabileceği şekilde anlatmak gerektiğini düşünüyorum. Tabii bu biraz küçük yaş grubu için geçerli. Biraz daha büyük çocuklar cin gibi maşallah. Oğlum mesela, çoğu zaman o okur, araştırır ve bana anlatır.
Ada’ya; hani anne tavuk ve yavruları hikayesini okumuştuk seninle anne tavuk yeni civcivleri dünyaya getirken hem yumurtalarını hem de diğer yavrularını koruyordu. Şimdi biz de böyle birbirimizi koruyacağız. Aa ne deniyordu yumurtadan civciv çıkma sürecine, hatırladım Kuluçka! Kuluçka dönemindeyiz ve evdeyiz. Bu hastalık bitene kadar evde olacağız, birlikte vakit geçireceğiz. Bekleyeceğiz, civcivlerinin yumurtadan çıkmasını heyecanla bekleyen bir tavuk gibi. Arada da tavuk sesleri çıkarttım, pek yetenek yok bende çocuk bu, anlıyor tabii. Anne bence sen tavuk taklidi yapma dedi bana.
Bittikten sonra da hoop kendimizi dışarı atacağız, dedim. Yine gezip, tozacağız.. Hadi hayal kuralım, kuluçka süremiz bitince ilk yapmak istediğin şeyi söyle bakalım, dedim ve daldık hayallere.. O hayallere ara ara yeni yeni şeyler ekleniyor. Çok hoşuna gitti bu kuluçka kelimesi, karantinadayız desem korku olacaktı, endişe olacaktı belki bilinçaltında. Biraz benzetme, biraz yaratıcılık işe yaradı anlayacağınız. Tabii bizim kız kuluçkayı duydu bir kere.. Her telefonla konuştuğu kişiye kuluçka dönemindeyiz, evdeyiz diyor. Çocuk işte. Arada hani benim de ağzımdan kaçmıyor değil.
İşte böyle neyi nasıl, niçin beklediğimizi bilmektir umut. Güzel şeylerin hayalini kurarak bitmek tükenmek bilmeyen derin bir kaynak gibi. Yaşı yoktur umudun, hayallerin..
Karamsarlığa ise pek yer yoktur umutta, pes etmek de yoktur. Bizde pes etmeyeceğiz elbet.
Aslında umudu ben, içimizde zor anlarda yeşeren kıymetli mücevhere benzetirim hep. Zaten günlük hayatımızda da öyle kolay değil ki, di mi ama? Bazen inişli bazen çıkışlı bir yol işte. Hayatımızda hep düz yolda ilerlemiyoruz ki..
Biz de bulunduğumuz bu zor sürecin gelip geçici olduğunu düşünelim ve çıkartalım o kıymetli mücevherimizi içimizden. Bir de güzelce parlatalım, ışıklandıralım ve “bu da geçer yahu!” diyebilmenin gücünü hissedelim.
Geçecek elbet geçecek bu günler de..
Yeter ki zorunlu olmadıkça, çıkmayalım dışarıya. Evlerimizde kalalım..
Türkiyemiz ve tüm sevdiklerimiz için ise umudumuzu diri tutalım.
Kırık olmasın umutlarımız, bitmesin hiç hayallerimiz..
Biten sadece günümüz olsun.
Umutlarımızın içimizde nefes bulduğu sağlıklı ve huzurlu günler hepimizin olsun..
#EvdeKalTürkiyem
Rastgele insanlık..