Son dönemde yeni tip koronavirüs (Kovid-19) vaka sayısında yaşanan ciddi artışın, toplu taşıma araçları, pazar yerleri ve ev içi gibi kalabalık ortamlarda artan bulaş riskinden kaynaklandığını belirten uzmanlar, vatandaşları kalabalık ortamlarda kurallara hassasiyet göstermeleri konusunda uyarıyor.
Kovid-19 salgınında, ilk vakanın Çin'in Vuhan kentinde görüldüğü geçen yılın aralık ayından bu yana birçok ülkede günlük vaka ve ölüm sayıları artıyor.
Türkiye'de de bu artış en yüksek seviyeye ulaşırken, 26 Kasım'da 29 bin 132 kişinin testi pozitif çıktı, 6 bin 876 kişiye hastalık tanısı konuldu, 174 kişinin hayatını kaybetmesi ile mart ayından bugüne kadar en yüksek vefat sayısı kayıtlara geçti.
Uzmanlar, vaka sayılarındaki hızlı artışın en önemli sebeplerinin toplu taşıma araçları, pazar ve alışveriş yerleri, uzun seyahatler, cenaze ile nişan, düğün ve sünnet törenleri, ev ziyaretleri, eğlence yerleri gibi kalabalık ortamlar olduğuna işaret ediyor.
Özellikle toplu taşıma araçları ve pazar yerleri gibi insan yoğunluğunun olduğu ortamlar ile insanların daha samimi olduğu ve kurallara uymadığı ev içi ortamlarda bulaşın daha da arttığına dikkati çeken uzmanlar, mecburi durumlar dışında dışarı çıkılmaması, kalabalık ortamlardan uzak durulması, maske, mesafe ve hijyen kurallarına harfiyen uyulması tavsiyelerinde bulunuyor.
"Semptom göstermeyenler şu anda bulaşmanın en önemli faktörü"
Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) Rektör Yardımcısı, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Kemalettin Aydın, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Kovid-19 salgınında 2. dalga ya da "tsunami" denilen döneme girildiğini, hatta bu dönem için 3. dalga tanımlamalarının da kullanılmaya başlandığını söyledi.
Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyadaki birçok ülkede vaka sayısının artmaya devam ettiğini aktaran Aydın, Türkiye'de de son günlerde hasta ve vaka sayısının dikkat çekici şekilde arttığını vurguladı.
Bunun insanların birbirleriyle olan teması sonucu virüse yaşam hakkı tanıma olanağı sağlamasından kaynaklandığına işaret eden Aydın, "Yaşam hakkı tanıdığımız sürece virüs çoğalmaya, yayılmaya devam edecek. Yaşam hakkını kısıtladığımız sürece de biz hakim olacağız." dedi.
Prof. Dr. Aydın, semptomsuz olan "gizli bulaştırıcılar" diye tanımlanan bir kitlenin varlığına işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Salgın başladığından beri, bildiğimiz vakaların 4 ila 10 katı kadar semptomsuz vakanın olduğunu bütün bilim ortaya koyuyor. Ülkemizde 7 bin civarında semptomu olan hasta tanımının yanında bunun 3 ila 4 katı civarında da PCR pozitif yani ağzından çıkan damlacıklarında virüsü taşıyan ama hastalık belirtisi olmayan vakanın olduğunu biliyoruz. Bunlar, herhangi bir semptomu olmadığı için çevreye virüs bulaştırmadıklarına inanarak rahat davranıp tedbirlere uymuyorlar. Bugün sadece hasta olanlar değil, semptomsuz ama boğazında virüs olup tükürük damlacığıyla çevreye bulaştıranların daha fazla olduğunu görüyoruz. 7 bin civarında hastanın bulaştırma kat sayısı bir kişi bir kişiye ise 7 bin kişiyi enfekte ediyordur ama geri kalan 20 binin üzerindeki semptomsuz kişi de aynı bulaş oranına sahip olduğu için enkfeksiyonu taşımadıklarını düşünerek daha fazla insanla temas ediyorlar. Bu yüzden de semptom göstermeyenler şu anda bulaşmanın en önemli faktörü."
"Bulaşmayı engelleyecek kurallar silsilesine uyma sorumluluğumuz var"
Kalabalık ortamlardaki bulaş riskinin önemine dikkati çeken Aydın, "Bulaş, kalabalıkların ve kümelenmelerin olduğu yerlerde çok yoğun. Burada 3 basamak üzerinden konuşmak lazım. Birincisi, kamusal ve yerel yönetimler olarak insanların yaşamak zorunda olduğu bu kalabalıkların oluşmamasının altyapısının hazırlanması lazım. Eğer toplu taşımada böyle bir sorun varsa toplu taşımayı maske ve mesafe kurallarına uyarak gidilebilecek sayılara ulaştırmak lazım. Pazar yerleri ve diğer kalabalık yerlerde ise bulaşmayı engelleyecek fiziki altyapıyı hazırlamak lazım." diye konuştu.
Prof. Dr. Aydın, kafe ve restoranların da bulaş yeri olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
"Bunun için Bilim Kurulu'nun belirlediği mesafelerde sandalyeleri ve masaları düzenlemek gerekiyordu. Belli ki bu kamunun koyduğu ve vatandaşın yaşamak durumunda olduğu altyapı çok fazla hazırlanamamış. İkincisi vatandaş, hazırlanmış olan imkanlarda kurallara uymamış. Örneğin, en belirgin olanı kafe, restoran ve kalabalıklar için kurallar koymuş. Bu kurallara uymayan bir kitle söz konusu. Bunu da genç, çalışma alanında sosyal hayatı çok kullanan 17-35 yaş grubunda görüyoruz. Üçüncüsü de bireysel kurallara uyma becerisi. Yani kamunun yerel yönetimlerle beraber altyapıyı hazırlaması, kurallara uyma ve onları denetleme zorunluğu ile kişinin kurallara uyması. Bu 3 ayakta da bir boşluk olunca sayıların dünyada olduğu gibi Türkiye'de arttığını görüyoruz. Bulaşmayı engelleyecek kurallar silsilesine uyma ve uymayanları denetleme gibi bir sorumluluğumuz var."
"Türkiye'de bugün en fazla bulaşın olduğu alan ev içi ortamlar"
Bulaş riskinin daha fazla olduğu ortamlara değinen Aydın, "2 alan çok riskli. Biri toplu taşıma araçları ve pazar yerleri gibi kalabalık alanlar, birisi de doğal bir davranış biçimi olarak mesafeye ve maskeye uyulmayan ev içi ortamlar. Dışardaki ortamda bir kişinin bir kişiye bulaştırdığını kabul edecek olursak ev içi ortamlarda bu bir kişiden 3 kişiye kadar çıkabiliyor. Demek ki hem sosyal yaşamda hem çalışma alanlarımızda bu kurallara uymamız gerektiği gibi en önemlisi de ev içi ortamlar. Özellikle mevsimsel olarak kış dönemine girdiğimiz için daha dar alanlarda, daha yoğun aile ortamlarında ve daha az havalandırmalı mekanlarda kalmanın getirdiği bulaş daha yoğun. Türkiye'de bugün en fazla bulaşın olduğu alan ev içi bulaşlar." değerlendirmesinde bulundu.
Prof. Dr. Kemalettin Aydın, bulaş riskinin azaltılması için vatandaşlara şu önerilerde bulundu:
"Dışardaki kurallara uyma zorunluluğunu yerine getirmemiz lazım. Çünkü ev dışına çıkan insanların evin içine karşı da sorumluluk hissetmesi gerekiyor. Evin dışından belirti olmadan da virüsü alıp taşıyor olabilirsiniz. Eve geldiğinizde diğer bireylere özellikle de 65 yaşın üzerindeki insanlara bulaştırma riskimizin olduğunu bilmeliyiz. Türk gelenek göreneğine ve çekirdek aile yapısına belki biraz soğutucu bir cümle olabilir ama ev içinde de belirli periyotlarla kalabalık alanları kullanmalıyız. Evden dışarı çıkıp virüs alma riski olmayan insanlar ile dışardan eve gelen insanların, akşam yemek masaları ve oturma sohbetleri ile sabah kahvaltılarını periyotlarla yapmalarını öneriyorum. Anadolu geleneğinde oturma odası kültürü söz konusudur. İnsanlar ağırlıklı olarak sıcaklığın ve samimi aile yapısının olduğu oturma odasında kümelenmeler oluşturuyor. Önümüzdeki 1-2 ay evin tüm kullanılacak alanlarında biraz daha bireyselleşmeliyiz. Özellikle ev içini biraz daha seyreltmek, aynı mekanı paylaşıyorsak da maske ve temizlik kurallarına uymamız gerekiyor."
"Aralık ayı sonunda 'toplumsal immünizasyon' önemli oranda artacak"
Kovid-19'la mücadele için alınan yeni tedbirlerin ileriki hafta sonundan itibaren etkisini göstermeye başlayacağına işaret eden Aydın, "Alınan tedbirlerle bu etkiyi göremezsek belki cumartesi pazar 48 saat sokağa çıkma kısıtlaması, hafta içi 23.00'ten sabaha kadar sokak kısıtlamaları gibi tedbirler gelebilir. Çok daha zorlayıp sağlık sisteminin yönetilemeyecek duruma ulaşması durumunda ise daha uzun süre 5-7-10 gün gibi kısıtlama olabilir ama bunu ilk etapta öngörmüyorum. Çünkü çok güçlü bir sağlık altyapısı var, oluşabilen vakaları yönetebiliyor görünüyor, bir sağlık açığı görmüyoruz." diye konuştu.
Prof. Dr. Aydın, salgının seyrine ilişkin ise şu değerlendirmede bulundu:
"Özellikle büyükşehirler, Marmara Bölgesi, Ankara ve İzmir'de, aralık ayı sonuna doğru 'toplumsal immünizasyon' dediğimiz toplumda virüsle karşılaşan insan sayısı önemli bir oranda yükselecek. Hoş bir kelime değil ama sürü bağışıklığı önemli bir noktaya ulaşacağı için aralık ayının ikinci yarısından itibaren bulaş oranının bir miktar düşeceğini, ocak ayından itibaren de ülkemize gelecek olan aşıyla risk gruplarının aşılanmasıyla beraber bahara doğru salgının sınırlanması ve daha yönetilebilir bir duruma geleceğini düşünüyorum."